Avusturya Ankara Büyükelçisi Dr. Johannes Wimmer ile yaptığımız özel röportajı ilginize sunuyoruz.

Röportaj: Serhat Şabap

Dr. Johannes Wimmer Kimdir?

15 Ekim 1961 Graz doğumlu olan Wimmer, 1991 yılında Avusturya Dışişleri Bakanlığında göreve başladı. 91-92 Yıllarında bakanlık bünyesinde Siyasi İlişkiler birimi, 92/93 yıllarında Şam Avusturya Büyükelçiliği’nde Ateşe, 93/97 senelerinde Yenil Delhi Avusturya Büyükelçili’nde 2. Kâtip ve Bâşkatiplik, 97/2000 arasında Avusturya Cumhuriyeti Birleşmiş Milletler New York Daimi Temsilciliği’nde Müsteşar, 200/2004’de Fedaral Dışişleri Bakanlığı, Uluslararası Kuruluşlar Müdür Yardımcısı, 2004/2008 Londra Avusturya Kültür Ofisi Müdürü, 2008/2012 yıllarında Suudi Arabistan Avusturya Büyükelçisi, 2012/2019 yıllarında ise Federal Avrupa, Entegrasyon ve Dışişleri Bakanlığı, Orta, Batı ve Kuzey Avrupa Ülkeleri Müdürlüğü görevlerini tamamlayan Büyükelçi, Eylül 2019’dan itibaren Avusturya Ankara Büyükelçisi olarak göreve başlamıştır. 

Sayın Büyükelçi, öncellikle nazik kabulleriniz için teşekkür ederim. Malumunuz, Uluslararası Sistem kapsamlı bir dönüşüm yaşıyor. ABD’nin egemen olduğu tek kutuplu sistemden çok kutuplu bir dünya düzenine geçildiği yönünde bir kanaat var. Siz bu süreci nasıl değerlendirirsiniz?

Nezaketiniz için ben teşekkür ederim. Sizlerin de ifade ettiği üzere mevcut uluslararası düzen bir değişim yaşıyor. Asya’nın siyasal, askeri ve ekonomik anlamda bir yükseliş yaşadığını, bunun yanı sıra Rusya’nın hareket alanını genişletme gayretinde olduğu bir dönemden geçiyoruz. Dönüşüm hususuna gelecek olursak, tarih boyunca sistemlerin sürekli yenilendiğini görmekteyiz. Soğuk Savaş’tan bu yana yaşananlar da bu durumu daha net bir şekilde göstermektedir.Amerika Birleşik Devletlerin’nin özellikle son yıllarda biraz daha kendi içine çekildiği bir süreç yaşanıyor. Bu doğrultuda AB ülkeleri de kendi değerleri ve öncelikleri doğrultusunda sistemdeki konumunu dengelemektedir. İkinci dünya savaşından sonra bir ‘barış gücü’ misyonunu üstlenen AB’nin de varlığını güçlü bir şekilde devam ettiriyor olması bizler için ayrı bir önem teşkil ediyor.

Bölgesel ve Küresel Sorunların Çözümünü İş Birliklerinde Arıyoruz

Avusturya’nın dış politika öncelikleri nelerdir? AB’nin varlığını bu kapsamda nasıl değerlendiriyorsunuz?

Avusturya’nın dış politika önceliklerini iki bağlamda ifade etmeliyim. İlki insani değerler doğrultusunda demokratikleşmeye katkı sunacak bir perspketif. İkincisi ise bölgesel ve uluslararası sorunlar doğrultusunda şekillenen meseleler. Bunlar; göç, sınır sorunları ve iklim değişikliği gibi başlıklarda ele alınabilir.

Bahsini ettiğim değerlerin inşası ve sorunların çözümü tek bir ülkenin üstesinden gelebileceği meseleler değil. Bölgesel ve küresel sorunların çözümünü iş birliklerinde arıyoruz. Bu nokta da AB’nin varlığı ve bizim diğer AB ülkeleriyle işlettiğimiz müşterek çözümler bu ihtiyacın bir sonucudur.

Göç meselesinin uluslararası bir sorun olduğunu dikkate aldığımızda yahut küresel ısınmanın neden olduğu değişilikleri değerlendirdiğimizde işbirliğinin genişletilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. AB olarak ortaya koyduğumuz, yeşil mutabakat metni ile küresel sorunun çözümü noktasındaki irademizi ortaya koymaktayız. Karbon salınımının azaltılması, yenilebilir enerji kaynaklarına geçişin hızlandırılması, dikey tarımın yaygınlaşması ve çevre dostu büyüme modellerinin ortaya konulmasındaki gayretlerimiz devam etmektedir. Özetle Avusturya olarak AB ile birlikte hareket ederek ortak bir perspektif sunuyoruz.

Yeşil Mutabakat Temel Olarak Adil ve Kapsayıcı Bir Dönüşümü Ele Alıyor

Sayın Büyükelçi ‘Yeşil Mutabakat’ nasıl bir dönüşümü temel alıyor ve uygulabilirliği mümkün mü?

Uygulamak zorundayız. Karbon salınımını azaltmak ve üretirken doğayı tahrip etmemek bizler için artık tercih değil, bir mecburiyettir. Geleneksel ekonomik iktisadi modellerin neden olduğu tahribat açıkca ortada. Küresel ısınmanın ve iklim değişikliğinin etkilerini ise hissetmeye başladık ve dönüşümün öncüsü olmazsak yakın bir gelecekte daha büyük zorluklar yaşacağız. Bu yüzden başta enerji kaynakları olmak üzere; lojistik, tarım, sanayi, ulaşım gibi günlük hayatımızın parçası olan her bir noktada ‘yeşil dönüşüme’ ihtiyacımız var.

Yeşil Mutabakat temel olarak adil ve kapsayıcı bir dönüşümü ele alıyor. Bu dönüşümün gerçekleşebilmesi için ülkelere büyük bir sorumluluk düşmektedir. Bu noktada üretim ve tüketim süreçlerinin her bir aşamasında belirli bir standardizasyon aranıyor. Bu standarlara uymayan ürünler ise emisyon ticaret sistemi üzerinden sınırda ek bir vergilendirmeye tabi tutulacak. Yeşil Mutabakat’ın sahip olduğu bu yaptırım opsiyonu da hadefin gerçekleşmesine katkı sunmaktadır.

Yalnız şunu belirtmekte fayda var iklim değişikliği özelinde ifade ettiğimiz sorunların hiçbiri belirli bir bölge mahsus problemler değil. Bu sıkıntıların hepsi küresel. Bu yüzden bölgesel çözümlerin sunabileceği katkı da sınırılıdır. Özetle uluslararası sorunlara, küresel çözümler sunmamız gerekmektedir.

 

Değerli yorumlarınız için teşekkür ederiz sayın büyükelçi, bizler da bahsi geçen her bir sorunun diyalog temelli bir zeminde çözüme kavuşturulmasını temenni ediyoruz.

Bu röportaj 28 şubat tarihinde gerçekleştirilmiştir.